Atatürk’ün, İnönü’nün SCF’ye karşı uyguladığı politikalardan, dış ilişkilerdeki fikir ayrılıklarından rahatsız olduğu ve İnönü ile Recep Peker’e karşı güvensizlik duyduğu bilinmektedir. İnönü 20 Eylül 1937’de görevden alınmış, yerine hükümeti kurması için Celal Bayar görevlendirilmiştir. İnönü’nün uyguladığı devletçi politikalardan dolayı devlet ile halk arasında oluşan uzaklaşmayı ortadan kaldırmak için bu görevin liberal bir politikacı olan Bayar’a verildiği söylenebilir. Recep Peker de aynı şekilde CHP Genel Sekreterliği görevinden alınmış, yerine Dahiliye vekili Şükrü Kaya atanmıştır. Atatürk’ün yaptığı bu görev değişikliklerindeki amacının, çok partili hayatın önüne geçmeye çalışan kişileri iktidardan uzak tutmak ve siyasal rejimin önünü açmak için liberal bir politika izlemek olduğu söylenmektedir (Ekinci, 1997: 122).
Celal Bayar göreve geldikten bir süre sonra Atatürk’ün sağlık sorunları ortaya çıkmış ve kısa sürede durumu ciddileşmiştir. Bu ortamda da cumhurbaşkanlığı için kulisler yaratılmış, Atatürk ölmeden yerini kimin dolduracağı tartışılmıştır. Atatürk öldükten bir gün sonra yani 11 Kasım’da ordunun da desteklediği İsmet İnönü CHP grubunda partinin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmiş ve mecliste de oylanarak Cumhurbaşkanlığı makamına getirilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamına oturan İnönü, aynı zamanda da CHP’nin değişmez Genel Başkanı olmuştur. 1938’de toplanan CHP Olağanüstü Kurultayı ile de Milli Şef adı verilmiştir. Böylece parti devleti yönetimi iyice şekillenmiştir.
“Değişmez Genel Başkan” ve “Milli Şef” kavramlarıyla Türkiye Cumhuriyeti, Faşist İtalya’nın Duçe’sinin ve Almanya’nın Führer-Hitler’inin totaliter rejimlerine yaklaşmıştır. Bu yaklaşımda; İkinci Dünya Savaşı öncesinde totaliter rejimlerin gittikçe güçlenmesi ve Recep Peker’in bu rejimlere olan sempatisi önemlidir.[1] İnönü böylelikle Atatürk’te bile olmayan yetkilerle çok güçlü bir lider haline gelmiştir. Türkiye’nin rejim konusunda Batılı güçlü ülkeleri izlemesi göz önünde bulundurulduğunda, çok partili hayata geçiş sürecini geniş bir şekilde incelemek için dönemin dış politikasının da üzerinde durmak gerekmektedir. İsmet İnönü döneminde ülke içinde uygulanan politikalar ele alındıktan sonra dış politika da incelenecektir.
[1] 1931’de CHF Genel sekreterliği görevine getirilen Recep Peker, yeni bir rejim teorisi ortaya atmıştı. Bu teoriye göre; tüm devlet yönetimi CHF’nin elinde toplanıyor ve Triumvira denilen bir üçlü yönetim kuruluyordu. Bu üç kişi ise Mustafa Kemal, İnönü ve Peker’di. Böylelikle bu üç isim aynı konuma gelmekteydi. İsmet İnönü taslağı okuduktan sonra imzalayarak Mustafa Kemal’e göndermiş, Atatürk ise, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın anlattığına göre, bu tasarı için “Recep’in saçmalıkları” değerlendirmesini yapmış ve “İsmet bunu tekrar okusun” diyerek geri çevirmiştir. Tevfik Rüştü Aras’ın anlattığına göre de Mustafa Kemal, ülkeyi hala tek parti ile yönettiği için utandığını, Recep Peker’in verdiği taslağın İtalyan Faşist Partisi’nden öneriler taşıdığını söylemiştir. (Ekinci, s.110.)