Muhalefetin önünün açılması, 1921 Anayasası’nda hâkimiyetin millete verilmesiyle başlamıştır. Meclise yansıması ise iki grup ile olmuştur. Birinci grupta Mustafa Kemal’in yenilikçi destekçileri, ikinci grupta ise gelenekçi muhafazakârlar vardı. Birinci grup ilk olarak “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” olarak anılmış, sonra da Halk Fırkası’na dönüşmüştür (Büyükkalay, 2011: 31). Yani muhalefet, meclis ilk kurulduğundan beri zaten parti olarak olmasa da düşünce olarak vardı. Mecliste olmasa bile parti grup toplantılarında her şey konuşuluyordu. Bu muhalif seslerin de ölçülü olduğu söylenebilir. Cumhurbaşkanı yani Mustafa Kemal için dil uzatılmaz, inkılabın prensipleri aleyhinde konuşulmaz, başbakana karşı ölçülü davranılırdı. Bunların dışında kanunlar, tasarılar ve politikalar her zaman eleştirilebilmiştir (Ortaylı, 2014: 145). Yine Atatürk döneminde ortaya çıkan muhalif partiler olan TCF ve SCF muhalefete örnek olarak verilebilir.
İsmet İnönü dönemine gelindiğinde ise İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı bir krizler ve tehditler ortamı oluşmuştur. Bu nedenle birlik ve beraberlik fikri ön planda tutulmuştur. İnönü, cumhurbaşkanı seçildikten sonra, daha önce de belirtildiği gibi, parti içinde kendisine muhalif olacak kişileri de ayıklamıştır. Parti-Devlet bütünleşmesinin getirdiği baskıcı ortam ve politikalar düşünüldüğünde, muhalefetin ortaya çıkması mümkün olmamıştır. Savaş sonrasına gelindiğinde ise, savaşı Demokrasi Cephesi’nin kazanmasıyla oluşan demokratik hava; baskıcı, totaliter, yani demokratik olmayan rejimlerin yenilmesiyle, Türkiye de rejim değişikliğine gitmek zorunda kalmıştır. Baskıcı politikaların yumuşatılmasıyla muhalefet oluşabilmiştir (Büyükkalay, 2011: 32).
1945’te yapılan San Francisco Konferansı’ndan sonra İnönü’nün söylemleri, demokratik gelişmelerin yaşanacağının habercisi olmuştur:
“Memleketimizin siyasi idaresi, Cumhuriyet’le kurulan halk idaresinin her istikamette ilerlemeleri ve şartları ile gelişmeye devam edecektir. Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça, memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz olan Büyük Millet Meclisi ilk günden itibaren idareyi ele almış ve memleketi demokrasi yolunda mütemadiyen ilerletmiştir. Büyük Millet Meclisi’nin kudretli elinde olan millet idaresi, demokrasi yolundaki gelişmesine devam edecektir.”[1]
İnönü’nün bu beyanatı ve San Francisco’da imzalanan Birleşmiş Milletler Anayasası, parti-dışı muhalefet için olumlu adımlar olmuştur. Savaş sonrasında parti-içi muhalefetin ortaya çıkması ise Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu tartışmalarında vuku bulmuştur (Yeşil, 1988: 34).
[1] Ulus, Cumhuriyet, 20 Mayıs 1945.