17 Ağustos 1943’te yapılan konferansta, savaş durumunun değerlendirilmesi yapılmış ve Türkiye’yi savaşa girmesi için daha fazla zorlamama kararı alınmıştır. Ancak Balkanlar’da açılması planlanan ikinci bir cephe için Türkiye’den, müttefiklerin Türk havaalanlarını kullanabilmesinin istenmesi kararı verilmiş, konferansın ardından da Türkiye’ye bu konuda baskı yapılmaya başlanmıştır. Sovyetler ise bu kararı desteklememiş, Türkiye’nin savaşa doğrudan katılmasını savunmuştur (Ekinci, 1997: 175).
Quebeck Konferansı ile İngilizler ile Sovyetlerin Türkiye’ye bakış açıları arasındaki fikir ayrılıkları net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sovyet basını, İngilizlerin Türkiye’ye gönderdiği silahların, savaş sonrasında SSCB’ye karşı Türkiye’yi güçlendirme amacı taşıdığını söylüyordu. SSCB’nin bakış açısı da tam olarak bu olmuştur (Seydi, 2009: 286). Cengiz’e göre de Rusya, artık tarafsız bir Türkiye istememekte, Türkiye’nin savaşa katılmasıyla kendisinden önce Balkanlara geçmeyi düşünen Churchill’e baskı yapmaktadır (Cengiz, 2012: 73).
Churchill konferansta, Almanların gücünü azaltmak için;
gibi fikirlerini de öne sürmüştür. Bu konferansın ardından 23 Eylül 1943’te Von Papen, dönemin Dışişleri Bakanı Menemencioğlu’nu ziyaret etmiş ve
“Ben Ribbentrop’a[1] bir teklifte bulundum. Mussolini’nin kendiliğinden On İki Ada’yı Türkiye’ye iade ettiğini bildirmesi çok iyi olur, dedim. Berlin biraz mütereddittir. Mussolini’ye bunu yaptırmayı pek kolay görmüyor. Adaların bu biçimde size teslimine siz ne dersiniz?”
diye sormuştur. Menemencioğlu’nun buna cevabı ise
“Adaları bize teslim etmekle amacınız bunları tarafsız yapmak ise buna imkân yoktur. Çünkü İtalya’yı yenen ve kayıtsız ve şartsız bir mütareke imza ettiren Müttefiklerin bütün İtalyan ülkesi üzerinde genel bir ipoteği vardır. Bizim bir anlaşma ile buna aykırı hareketimiz geçerli olmaz. Bu anlaşma meşru hükümet olan kral ve Badoglio Hükümeti ile bile olsa. Kaldı ki Mussolini diye meşru bir idare de yoktur. Bu şartlar içinde bizim adalara gidip sizden teslim almamız söz konusu olamaz.”
şeklinde olmuştur. Türkiye bu girişimi, bir nabız yoklaması olarak değerlendirmiştir (Köroğlu, 2011: 212-216).
—
[1] Dönemin Almanya Dışişleri Bakanı.