Hitler, 1934 tarihinde imzalanan Almanya-Polonya Saldırmazlık Antlaşmasını 28 Mart 1939’da feshettikten 6 ay sonra 1 Eylül’de, Polonya’yı işgal etmiş ve İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmıştır. Hitler savaş öncesinde de Sovyetler ile saldırmazlık paktı imzalamıştır. Bu olaydan sonra, İngiltere de Polonya ile anlaşma imzalamıştır. Polonya bu anlaşmadan sonra Danzig bölgesini Almanya’ya bırakmayacağını açıklayarak, farkında olmadan Almanya’nın kendi topraklarını işgal etmesine sebep oldu. Fransa ve İngiltere bu nedenle Almanya’ya ültimatom vermiş ancak Almanya buna cevap vermemiştir. Bunun sonucu olarak da İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş açmıştır (Cengiz, 2012: 43).
Almanlar Mayıs 1940’ta Hollanda, Belçika ve Fransa’ya karşı saldırıya geçmiştir. Aynı şekilde İtalya da Fransa’ya savaş açmış ve başarı sağlamıştır. Bu gelişmelerin neticesinde Fransa, Hitler’den ateşkes istemiş, Fransa’nın bu çöküşüyle İngiltere Almanya’ya karşı yalnız kalmıştır. Fransa başarısından sonra rotasını İngiltere’ye çeviren Hitler’in, yeni bir stratejiye ihtiyacı vardı. İngiltere’nin ada olması nedeniyle bu ülkeye hava bombardımanı ile ön saldırı düzenlemeyi düşünen Hitler, ülkenin hammadde kaynağını kesebilmek için yeni bir oluşumun içine girmiştir. İtalya ve Almanya arasında yapılan “Çelik Pakt” ittifakı genişletilmiş ve Japonya da katılarak “Üçlü Pakt” haline getirilmiştir (Ekinci, 1997: 34).
İngiltere saldırısında çok kayıp veren ve başarı sağlayamayan Almanya, Sovyetleri Üçlü Pakt’a katmak için uğraşmış ancak bir sonuç alamamıştı. Balkan meseleleri yüzünden de görüşmelerini sonlandıran bu ülkeler, birbirlerine karşı savaşa hazır durumda beklemişlerdir. Alman orduları 22 Haziran 1941’de Rusya’ya saldırmış ve Moskova yakınlarına kadar ilerlemişlerdi. 1944’te de Ruslar karşı saldırıya geçerek Berlin sınırına yaklaşmışlardır. Hitler bu savaştan da yenik ayrılmış ve yenilgiyi kabul etmiştir (Cengiz, 2012: 47).
Üçlü Pakt’a katılan Japonya, kendi bölgesinde genişlemeye başlamış ve geniş bir çevrede hâkimiyet kurdu. Uzakdoğu’da ABD çıkarları ile ters düşen politikalar sürdüren Japonya, 7 Aralık 1941’de ABD’nin Pearl Harbor limanındaki askeri üssüne saldırı düzenleyerek savaş başlattı. Bu saldırının üzerine ABD de Japonya ve Almanya’ya savaş açarak İkinci Dünya Savaşı’na katılmıştır (Büyükkalay, 2011: 70). Amerika’nın savaşa girmesinin, 1941 Mart’ında ABD Kongresi’nde kabul edilen “Ödünç Verme ve Kiralama Yasası”na[1] dayandığı söylenmektedir. Tasarıya göre:
“Başkan, Birleşik Devletler’in güvenliği yönünden savunulmasının zorunlu olduğuna inandığı her ülkeye, istediği bir yöntemle, her türlü savunma malzemesi satabilir, trampa edebilir, kiralayabilir, bağışlayabilir, devir ve ferağ edebilir, nakil ve sevk edebilir.”
Bahsi geçen “yararlandırılacak ülke”nin seçimi için ABD başkanı net bir yetkiye sahiptir ve yardımın konusu ile miktarı konusunda sınırlandırılmamıştır. Ekinci’nin Texas senatöründen aktardığı şu cümle, yasanın amacı hakkında net bir bilgi vermektedir: “Anladığım kadarıyla, bu yasaya göre Texas savaş gemisinin Sovyetler Birliği’ne hediye edilmesi pekâlâ mümkün” (Ekinci, 1997: 36). Tasarı oylandıktan sonra Başkan Roosevelt, bu yasadan yararlanacak ülkelerin İngiltere ve Yunanistan olduğunu açıklamıştır.
Almanya ile Sovyetler arasındaki savaş nedeniyle İngiltere ve Sovyetler ortak düşman karşısında güç birliği yapmışlardır. Bu birliğe ABD de katılarak, üç büyük devlet bir araya gelmiştir. İşte bu birlik ile mihver devletleri arasında geçen savaşlar, mihvere karşı yapılan görüşmeler ve konferanslar ile bu ülkelere karşı güç birliği yapılmış ve demokrasi için olumlu adımlar atılmıştır. Türkiye de yeri geldiğinde bu üçlü ittifak ile yeri geldiğinde de mihver devletlerinden Almanya ile yakınlaşmış, Batı’daki gelişmelere göre kendi iç ve dış politikalarını şekillendirmiştir.
[1] 23 Şubat 1945’te TC ile ABD arasında, Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu’ndan yararlanmak için imzalanan bu anlaşmanın 2. maddesine göre; “Türkiye, Amerika’ya onun ihtiyaç duyduğu maddeleri, hizmetleri, bilgileri ve kolaylıkları sağlayacaktır. 1. Maddede kullanılmasına rağmen bu maddede “savunma” kelimesinin yer almamasına göre, savunma dışındaki hizmet, bilgi, kolaylık ve maddelerin de sağlanmasını, ABD Türkiye’den isteyebilecektir. Bu maddedeki “kolaylıklar” sözü, Türkiye’nin hava meydanlarıyla, limanları ve yollarının Amerikalılar tarafından kullanılmasından, Türkiye’de Amerikalıların üs ve tesisler kurmalarına varıncaya kadar çok değişik anlamlar taşır.” (Haydar Tunçkanat, “İkili Anlaşmaların İçyüzü”, 4. Basım, İstanbul: 2006, s. 18.)