“İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti.” diye tanımlar TDK ırkçılığı. Tanımı Türkçe yaptıktan sonra; ırkçılığı Türksel olarak ele almak ve Türkiye’de yaşanılan olaylara değinmekle beraber “Sadece Türkiye’de yaşanabilen olaylar” adı altında da incelemek gerekiyor.
Çünkü: “Irkçılık kültürümüzde yok.”
Ünal Aysal’ın söylediği bu cümle; kişisel bir yorumdan ziyade iktidar baskısı ile zaruri olarak ‘söyletilmiş’ gibi duruyor. Bu cümlenin kurulmasının öncesine gidecek olursak; Türkiye 2020 olimpiyatlarının adayları arasındaydı ve Türk kamuoyu tarafından olimpiyatların ülkemizde yapılmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Tam da bunlar konuşulurken ‘zamanlaması manidar’ bir olay yaşandı ve 12 Mayıs 2013’te oynanan Fenerbahçe – Galatasaray maçı öncesinde tribünlerde siyahi oyunculara yönelik ırkçı bir eylem yapıldı. Futbolcular ısınmak için sahaya çıktıklarında kendilerine muz sallayan bazı taraftarlarla karşılaştılar. Maç oynanırken ve maç sonrasında bu konu gerek sosyal medyada gerek televizyondaki sözde spor programlarında gündemi meşgul etti.
Hiç kimse bu olayı Fenerbahçe kulübüyle ya da Fenerbahçe taraftarıyla özdeşleştirmediği halde; maçtan birkaç gün sonra bu ırkçı taraftarlar Fenerbahçe kulübü tarafından televizyon karşısına çıkartılarak kendilerini savunmalarına fırsat tanındı. Bu da yetmezmiş gibi fotoğraf ve video montajlanarak kamuoyuna sunuldu. Bu görüntülerin montaj olduğu basın toplantısında ve sonraki günlerde maça giden bir taraftarın çektiği kamera görüntüleriyle kanıtlandı. Basın toplantısında yayınlanan görüntülere saat eklenerek, taraftarların muz salladığı saatte sahada sadece beyaz bir futbolcu olduğu ve ırkçı bir eylem olmadığı söylendi. Ancak tüm bu montajları yaparak insanları kandıracaklarını zanneden kendilerince akıllı aşağılık kişiler, görsellerin özelliklerinde yer alan ‘Photoshop’ yazısını kaldırmayı unutmuşlardı.
Birkaç ırkçı insanı kurtarmak için bu kadar teferruata neden gerek duyuldu?
Irkçı bir topluma olimpiyat verilmeyeceği belliydi. Bu ırkçılık sıradan bir siyahi futbolcuya yapılmış olsaydı dünya kamuoyunda bu kadar ses getirmeyebilirdi. Ancak Didier Drogba gibi tüm dünyaca tanınan bir isme karşı yapılması, gerçekten çok manidardı. İki kulübün yöneticileri tarafından yapılan bu saçmalıklar tabii ki iktidar ile karşı karşıya gelmemek için yapılan hamlelerdi
Irkçılığın, faşistliğin, anarşistliğin, teröristliğin, iyiliğin, dürüstlüğün vb. birçok farklı kavramın kültürlerle değil bizzat insanlarla alakası vardır. İnsanlar toplumları oluştururlar ancak birkaç insanın yaptığı olumsuz hareketler asla bir toplumu ilgilendirmez. Yani bir gruba bağlı olan kişilerin davranışları o grubu temsil etmez. Dolayısıyla “ırkçılık kültürümüzde yoktur” gibi dar bir bakış açısı kabul edilemez.
Aynı zihniyet Erzurum kış olimpiyatları sırasında çıkan bir haber nedeniyle yine fantastik söylemlere sebep olmuştu. Olimpiyatlara katılan sporcuların odasına prezervatif konulmasıyla ilgili haberler çıktığında; “Sevişmek kültürümüzde yok” diyen Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer –ünvanı batasıca- profesör olabilmişti ama aynı zamanda da hiç kimse sevişmemişken dünyaya gelebilmişti. Sevişmek kültürümüzde yoktu ama tecavüz milli sporumuzdu…
Milli Irkçılık
Irkçılık Türksel bakış açısında sadece siyah-beyaz olarak şekillenmiş görünüyor. Ancak milliyetçilik adı altında yapılan ırkçılıkları nedense kimse gündeme getirmiyor. Ermeni olduğu için sövülüp muhalif olduğu için öldürülen yazar da oldu bu ülke de, Kürtçe şarkı söyledi diye yuhalanan da. Milliyetçiliği hamur zannederek herkes kendince şekillendirdi ve ırkçılığı siyah ve beyaz’a indirdiler. Çok fazla sayıda farklı etnik kökene sahip insanların yaşadığı Türkiye’de milliyetçiliğin bu şekilde kullanılmasına şaşmamalı. Türkiye tarihinde siyah insan yok, öyleyse ırkçılık da yok!