Sağa sola sallanan bir avize kalıntısı ile karşılaştı odaya girdiğinde. Yerde ip parçaları, açık pencereden fırsat bularak içerideki kağıtları uçuran bir rüzgar, açık kalmış bir televizyon ve yırtılmış fotoğraflar vardı odada.
***
Meltem, annesinin ölümünden sonra okulunu bırakıp markette kasiyer olarak çalışmaya başlamıştı. Emekli babasıyla aynı evi paylaşıyordu. İçine kapanık bir çocukluk geçirmişti. Bunda, fikirlerini önemsemeyen ailesinin de rolü büyüktü şüphesiz. Babası birkaç yılını, yaralama suçundan dolayı hapiste geçirmişti. Ailenin reisliğini üstlenen amcasından dolayı biraz da, bir sevgilisi olmamıştı Meltem’in. Evlerine gelip giden akrabalarını her zaman soğuk karşılar, babasıyla da pek konuşmazdı.
Bir gün evlerine ambulans gelmiş ve kanlı bir sedyeyle amcasını götürmüştü. Mahalledekiler iki kardeş arasında bir kavga olduğunu düşündü. Birkaç saat sonra olay yerine gelen polis evde incelemelerde bulunduktan sonra Meltem’in babasıyla görüşüyordu:
– Eve ne zaman geldin?
– İki saat oluyor valla komiserim.
– Kavga mı ettiniz?
– Yok komiserim! Ben geldiğimde kardeşim yerde yatıyordu. Üstündeki kanı gördüm, içeriyi kontrol ettim kızıma bakmak için.
– Odasına girdiğimde ipi filan gördüm, cam da açıktı. İntihar etmeye çalışmış herhalde. Yerde de kan vardı görmüşsünüzdür.
– Kız nerede?
– Bilmiyorum, kaçmış herhalde.
– Kız amcasını öldürmeye çalıştı, sonra intihar etmek istedi; ama ip koptu ve kaçtı öyle mi?
– Ne bilim komiserim.
– Tamam arkadaş ifadeni yazsın, altına imzanı at. Bir gelişme olursa haber veririz.
***
Annesi öldükten ve okulunu bıraktıktan sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmadı Meltem’in hayatında. 10 yaş büyümüştü birden. Her sabah kahvaltıyı hazırlar, birkaç zeytin ve biraz da reçel yiyerek markete giderdi. Akşam eve gelir yemeği hazırlar, üç günde bir akşamları evi temizler, sonrasında odasına çekilirdi. Kitap okumaktan ve televizyon izlemekten başka bir aktivitesi yoktu. İlk başlarda zorluk çekse de yavaş yavaş alışmıştı bu düzene.
Bir gün kendini kötü hissedip izin aldı işinden, öğle saatlerinde döndü evine. Evde kimse yoktu, babası kıraathaneye gitmişti her zamanki gibi. Ihlamur kaynatıp içtikten sonra, odasına geçip dinlenmek için yatağa uzandı. Hastalığın yarattığı halsizliğin de etkisiyle hemen uykuya daldı. Ve rüyaya düştü aniden. Bir çocuk parkının salıncağında sallanıyordu, yanında annesi. Gülüyorlardı sebepsiz… Uzağa atlama hevesiyle ellerini bıraktı, sonra kendini; boşluğa. Gözlerini açtı buruk bir tebessümle. Kapattı gözlerini, tekrar daldı uykuya. Markette alışveriş yaparken buldu kendisini. Reyondaki süt şişesini düşürdü yanlışlıkla, şişe kırılmadı. Şişeyi yerden alıp mutfağa gitti, buzdolabına koydu. Zil çaldı ısrarla, açan olmadı. Meltem “anne kapı!” diye seslendi, duyan olmadı. Gözlerini açtı tekrar, “anne kapı!” diye yineledi. Kendisi de inanmadı…
Gelen amcasıydı, gelen musibetti, gelen fırsat bekçisiydi.
***
Meltem ertesi gün sahilde kasıklarından bıçaklanmış olarak bulundu. Morgda onu teşhis eden babasıydı. Amcasını toprağa, babasını ait olduğu yere gönderdi.