Güneş doğduktan sonra eve geri dönmeye karar verdim. Sabah vakitleri bir başka oluyor bu memlekette. Gece saatlerinde her türlü pisliğin olduğu şehri müthiş bir huzur kaplıyor nedense. Yeni günü haber eden kuşlar etrafta, hiç uyumamış insanlar var sokakta, sahile doğru polisler konuşlanmış, onlar da yorgun ve uykulu. Her yerde boş gaz bombaları. Sanki bir savaş bitmiş, her şey eski haline dönmüş gibi.
Evimin olduğu sokağa girdim ve apartman girişinde Mehtap’ı gördüm. Sabaha kadar beni beklemiş herhalde.
– Oğlum nerdesin sen ya? Arıyorum açmıyorsun da, öldüm meraktan!
– Telefonu evde unutmuşum aceleyle çıkınca. Bütün gece seni merak ettim ben de.
– Bir ara çok kötü oldum, bayılmışım. Kendime gelince buraya geldim evdesindir diye, ama yoktunuz beyefendi!
– Tamam tatava yapma, gel kahvaltı yapalım.
Biraz atıştırdıktan sonra duş aldım, koşturmaktan yapış yapış olduk. Mehtap da uyumuş, uyandırdım bunu. Uyandırmaz olaydım!
– Hadi giyin Taksim’e gidelim.
– Sebep?
– Herkes meydana çıkıyor, polis çekilmişti dün.
– Kızım az uyuyalım ya sırası mı şimdi!
– Hadi hadi kalk, çöp torbaları al temizlik var meydanda!
Aldık erzağımızı çıktık Taksim’e. Parkta temizlik yapılıyor, elden ele taşınıyor çöp torbaları. Sonra çiçek dikiyoruz toprak anaya, baktıkça bugünleri hatırlayalım, bugünlerin kokusu hiç gitmesin diye aklımızdan. Dün Ethem vuruldu başından, katili aranıyor. Katili arayan da katil, emri kim vermişti sahi? Herkese ve her şeye rağmen parktayız, milyonlar ayakta başka şehirlerde, başka yeşilliklerin kucağında.
Öğleden sonra arkadaşlarımızdan haberler geliyor biz parktayken. 15-20 polis birkaç eylemciyi bir otoparkta sıkıştırıp dövmüşler.
Bir yandan da telefondan internete bakıyoruz ne olup bitiyor öğrenmek için. İzmir’de de sahilde oturan eylemcilere ve olayla alakasız gençlere erkek/kız demeden copla ve yumruklarla saldırmışlar. Erkekli kızlı fark etmemiş. Çünkü artık adımız “çapulcu”ya çıkmış, isim babamız başbakan! Haberlere baktıktan sonra istiklal caddesine indik. Dükkanlarıın kepenklerinde sloganlar yazıyor, bir yandan ufak müzeler oluşturulmuş eylemcilerce.
Saat 7 civarı, Habertürk binasının önünde protestolar yapılmaya başlanmış, biz de oraya gidiyoruz. Başbakanla röportaj yapmış soyadı Altaylı. Yapsın, yapsın da yalamasın! Satılmış medyaya canlı yayının kaç para olduğunu sormaya gidiyoruz, soruyoruz, Beşiktaş’a geri dönüyoruz.
Kötü haberler üst üste geliyor, Mehmet Ayvalıtaş’a araba çarpmış, ölmüş daha 19 yaşında. Sonra Ali’yi dövüyorlar, daha 19 yaşında. Bu haberleri duyarken Beşiktaş’taki karışıklığın içine dalıyoruz. Bir yanda polis başbakanlık ofisini koruyor, bir yanda eylemciler pek de başbakanlık ofisiyle alakasız olarak slogan atıyorlar. Gece saatlerinde polis saldırının şiddetini arttırıyor ve camiye girmek zorunda kalıyoruz.
İçerisi bir hayli kalabalık. Yaralı çok, doktor var, neyse ki insanlar tedarikli. Olan malzemeyi idareli kullanıyor doktorlar. Yaralılar yere yatırılmış tedavi ediliyor, bazıları yorgunluktan bayılmış, kimisi uyuyor, kimisi de ben ve mehtap gibi duvara yaslanmış olan biteni izliyor. Sabah olsa da gitsek diyoruz. Çünkü sabah vakitleri bir başka oluyor bu memlekette…
– devam edecek –
Müzik: Yann Tiersen – Mother’s Journey