Sabah saatlerinde yine sessizlik çökmüştü şehre. İnsanlar artık işe giderken bile Gezi’den geçiyorlardı. Yavaş yavaş bir yaşam alanı kurmaya başlamıştık. İhtiyaç duyulan malzemelerin listesini yaptık, sosyal medyada paylaştık, kağıtlara yazıp etrafa astık. Herkesin ücretsiz kitap alabildiği bir kütüphane kurduk.
Burası tam bir yaşam alanı olmuştu!
Müzisyenler ve dansçılar grilikleri renklendiriyorlardı. 90’lardan kalan sokak oyunları geleneği sürdürülüyordu meydanda. Bir tarafta halay çekenler, bir tarafta semah, bir tarafta ip atlayanlar, sanatçılar, palyaçolar, kitap okuyanlar… Direnişin en güzel zamanları şimdi başlıyordu. Ve direnişin en güzel saatlerinde uyanıyordu Mehtap. “Uğur hadi eve gidelim, akşam geliriz yine…” dedi uykulu bakışlarla. Harbiye tarafına doğru yürüyüp bir taksiye bindik ve eve geçtik.
Saat 6 gibi uyandığımda Mehtap hala uyuyordu. Birkaç kahvaltılık atıştırdıktan sonra pasaja geçip dükkana uğradım. Dükkanda çalışan arkadaşla çok uzun sohbet etmişliğimiz olmadı hiçbir zaman. Maddi olarak bir beklentim olmadığı için gözüm kapalı teslim etmiştim dükkanı. “Ne var ne yok, kitap satabiliyor musun” diye sordum.
– Yok be abi, biliyorsun bu Gezi olayları çıktı. Kimsenin buralara uğradığı yok, her gün ayrı bir olay çıkıyor. Bıktım yeminle, ekmeğimizle oynuyor şerefsizler.
– İnsanların hakkı olanı istemesi ne zamandan beri şerefsizlik oluyor? Sen huzurlu uyuyacaksın diye niye başkaları huzursuz uyumak zorunda?
– Abi orayı burayı yıkarak, polise taş atarak mı hak aranıyor bu memlekette?
– Kim nereyi yıkmış lan, ilk günlerinden beri olayların içindeyim ben.
– Abi görüyoruz televizyonda, meydanda. Bütün taşları söküp atmışlar, barikat filan yapmışlar kendilerince.
– Polisin gaz bombalarıyla kırdığı camları görmüyorsun da iki tane taşı mı düşünüyorsun? Hani esnaftın sen, zarar görüyordun. Polisin zarar verdiği esnafı korumuyorsun da eylemcileri mi suçluyorsun?
– Millet böyle eylem filan yapmasa polis de öyle saldırmaz!
– Polis saldırmasa millet ne diye barikat yapsın kardeşim?
– Heyecan arıyorlar, devrim yapacaklarmış! Hükümeti düşüreceklerini zannediyorlar.
– Kimsenin hükümeti düşürmek gibi bir derdi yok kardeşim. İnsanların gölgesinde uyuduğu, dinlendiği ağaçları kesip, parkı imara açıp, kendilerine rant oluşturacaklardı. İnsanlar buna karşı çıkıyorlar. Ama bu ülkenin başındaki adam inatla tutturmuş, “oraya istediğimizi yapacağız“ diyor. Kendi ceplerini doldurmak uğruna kaç insanı yaraladılar, ne kadar zarar verdiler. Sen de bunları savunuyorsun, yakışıyor mu senin gibi üniversite okuyan adama.
– İmza toplasınlar o zaman, öyle çadır kurup orayı burayı işgal etmekle olmaz bu işler.
– Tamam kardeşim sen burada oturup kitap okuyacağına Facebook’taki parti sayfalarını takip etmeye devam et. Sana ne söylesek karşı çıkacaksın belli.
***
Sokakta polisin yaptıkları, siyasetçilerin söyledikleri, medya organlarının körlüğü yetmiyormuş gibi bir de dükkanı emanet ettiğimiz adamın düşünceleri çileden çıkardı beni. Bu ülkenin bazı kesimlerinde “yeni doğmuş bebeğe at gözlüğü takmak” gibi bir adet var sanırım. İleride bir gün yaptıkları düzensizliklerin, usulsüzlüklerin kaydı çıksa onu da inkar edecekler anlaşılan!
Üstüme sinen gerginliği eve yürürken atlattım. Eve geldiğimde Mehtap yatakta değildi. Evi kontrol ettim ama gitmişti anlaşılan. Yalnız kalmanın verdiği rahatlıkla Cnn Türk’ü açıp penguen belgeseli izledim.
Müzik: Chinawoman – Kiss in Taksim Square