Nasıl yürür bir bebek, düşe kalka. Peki ya sevdalar nasıl koşar daha ilk görüşte… Gömülür bir şehir karanlığa, kadın çıkagelir o anda, yüzü ay. Kırıklıklar asıl beni yoran. Buruk vedalar, sinmeden içime kadar; bir çiçek doğar gün görmeden ve solar gün dolmadan. De ki sevdalar zamanla olur, de ki sev, zaman durur. Beklese veda, saman olur yanar tutuşur. Peki ya vedalar nasıl susar aşk sökülünce…
Yağmur damlaları olabilirdik birbirinden uzak düşen, yan yana gelince kara bi’ göle dönüşen; gözlerin gibi. Sahi hiç konuşmadık gözlerinden; düşmeliydim ufkuna tam da kirpiklerinden… Üşüyorum kim bilir kaçıncı kez avuçlarım dolmadan, kim bilir kaç tavşan öldü havuçları olmadan. Düşüyorum gözlerinden, dağılacak parçalarım dört bir yana. Beni yere değmeden topla kirpiklerinden, çünkü bir şeyler büyümeli aramızda; bir çiçek belki, adınca.
Bu bir mektup olmalıydı ve okunmalıydı zarfa konmadan. Sonu olmamalıydı ve dokunmalıydım yüreğine. Hayat buldum tebessümlerinde, yaşayabilirdim herhangi bir beninde. Bu ben olmalıydım, avcundaki; bu ben olmalıydın, avcumdaki. Aşabilirim belki de duvarları, taşabilirim belki barajlardan. Hep böyle zor mu olmalı ulaşmak, hep engebeli yollardan. Adım okunacaksa, senin tonundan duymalı. Adım atmak seninle, bir gezegen keşfetmek duyulmamış adı sanı.
Koca/man ol ya da ufal göz bebeklerimde, de ki sevdalar zamanla ölür, de ki sev, saman olurum. Dalar gibi uykuya, olmak seninle; masal olup anlatılmak en masum gecelerde… Yanıldım defalarca, yenildim hatta binlerce. Yorgun düşlerle biter en karanlık gece; güneş her gün daha yorgun doğar düşününce. Düşün ince sözlerimi… Düşün bir gün daha kalan süreden… Düşün peşime, hazırım koşmaya… Hazırım koşmaya bir düşün peşinde.
Bir güneş kadar yorgun ve bir güneş kadar parlak doğarım her köşene. Yalnızlık yaratılış gereği ama pencereme ay gerek. Belki bir gelgit evrende, belki yeni bir fizik kanunu, buluşturur bizi gökbilimde. Belki de beklemek kavuşturacak her sonu.
Ben saçlarına bağlanmak isterdim mesela, koparılamamak, tutunmak orada hayata. Ellerinle çöz isterdim beni, ellerim yüreğinde yel değirmeni. Sel olur akardık setler tanımadan, el olup yanmadan. Rüzgarın olmak isterdim saçlarını savuran; topla beni hiçbir şeye çarpmadan. Gel büyü bahçemde karlar başkente ulaşmadan; gel büyü benimle, gel ve büyü benim boyum seni aşmadan.